Yaşadığımız şu son günlerde, Türkiye’nin baş döndüren bir hızla değişen toplumsal gündemini yakalayabilmek neredeyse mümkün olamıyor. Daha geçtiğimiz hafta İmralı heyetince açıklanan Abdullah Öcalan mektubu, Türkiye gündeminde neredeyse orta şiddette diyebileceğimiz bir deprem etkisi yarattı. Mektubun içeriğine ilişkin siyası parti liderlerince yapılan çeşitli açıklamalar, kamuoyunun bazı kesimlerince, sanki yeni bir barış süreci başlayacakmış gibi yorumlandı. Ülkemizde, çok uzun bir süreden beri yüksek seyreden ve bir türlü kontrol altına alınamayan enflasyon, yine yeni rekorlar kırarak yükselmeye devam ediyor.
Trump-Zelenski ikilisinin Beyaz Saray atışmalarının yankıları ise hala sürüyor. Muhalefet cephesinde ise, İmamoğlu’nun önseçimi ve Lisans diplomasının geleceği gibi konular kamuoyunun gündemini meşgul etmeye devam ediyor. Türkiye’nin çok ciddi bir sorunu olan toplumsal şiddet ve bunun bir alt türü ve uzantısı olan kadına şiddet olgusu da kamuoyumuzun gündemindeki can yakıcı yerini her zaman olduğu gibi, aynen muhafaza ediyor. O kadar ki, izlediğimiz televizyon haberlerinden; Türkiye’de bazı günlerde ortalama olarak 8 kadının öldürüldüğünü duyuyor, öğreniyor ve bu haberlere çok üzülüyoruz. Her nedense, işlenen bu cinayetlere karşı da kamu otoriteleri tarafından bir türlü etkin önlemler alınamıyor. Böylesine yoğun ve çoğunlukla iç karartan bir ortamda bazılarımız, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” anmalarına zaman ayırmayı pek de anlamlı bulmayabilirler. Ve bunu doğru ve yerinde bir eylem olarak görmeyebilirler.
Ancak tarihte yaşanmış öylesine önemli günler ve yıldönümleri vardır ki, bunların uygarlık tarihi sürecinde bir kilometre taşı olmaları, taşıdıkları anlam ve önemleri ve simgesellikleri değerler bakımından; içinde bulunulan her koşul ve ortamda, şartlar ne olursa olsun anılmaları, unutulmamaları ve yaşatılmaları gerekmektedir. İşte, anlatmaya çalıştığımız “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” anmaları da bu nitelikteki önemli ve anlamlı, günlerden birisidir. Bilindiği üzere, her yılın 8 Mart günü, Birleşmiş Milletler’e üye tüm ülkelerde "Dünya Kadınlar Günü" olarak çeşitli resmi anma etkinlikleri yapılmaktadır. Aynı anma ve etkinlikler, Birleşmiş Milletler’e üye olması nedeniyle ülkemizde de yapılmaktadır. Dünya Emekçi Kadınlar Günü” kutlamaları ilk olarak Avrupa ülkelerinde 1910 yılında yapılmaya başlanmıştır. Ülkemizde, simgesel nitelikteki ilk törenler, 1921 yılında düzenlenmiştir.
Bu tarihten sonra herhangi bir anma töreni düzenlenmemiştir. Uzunca bir süre, tüm dünya halklarının özel bir önem vererek düzenledikleri “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” törenlerinin üstü örtülmeye ve ritüelleri ise görmezden gelinmeye çalışılmıştır. Böylelikle ülkemizde bir “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” kültürünün ve sömürüye karşı çeşitli ileri haklar elde etmek için gerekli mücadele bilincinin gelişmesinin önüne geçilmek istenmiştir. Bu çeşit engellemeler nedeniyle, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” törenlerinin açık alanlarda, meydan ve caddelerde kitlesel katılımla gösterilerle anılması uygulaması bizim ülkemizde ancak 1975 yılında mümkün olabilmiştir.
Çok uzun yıllar boyunca ihmal edilmiş ve henüz yeni yeni kitlelere mal olmaya başlamış olması gibi nedenlerle, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” nün ortaya çıkış nedenleri ve anma törenlerinin yapılış amaçları konusu, ne yazık ki ülkemizde; geniş halk yığınları ve emekçi kadınlar arasında yeterince açıklıkla, yerli yerinde ve doğru bir şekilde anlaşılamamıştır. Hatta, bu önemli ve anlamlı gün üzerinde bir bilgi kirliliği ve kavram kargaşası oluşturulmak istenmiştir. Emeğin acımasızca sömürülmesi esasına dayanan vahşi kapitalist düzeninin devamından yana olan kimi sermaye çevreleri; “Dünya Emekçi Kadınlar Günü”nü sulandırarak magazinleştirmeye çalışmışlar, bu magazinleştirme ve sulandırma çabalarında ise, belli ölçülerde başarılı da olmuşlardır. Bunun sonucunda, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” törenleri; ortaya çıkış amacına tamamen aykırı bir şekilde davullu zurnalı, çalgılı çengili, yemekli içkili, şarkılı türkülü, danslı halaylı coşkun eğlencelerle, sanki bir sevgililer günü gibi kutlanmaya başlanmıştır. Oysa “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” çok kötü çalışma koşullarında sefalet ücretiyle çalışmak zorunda kalan, çocuklarına ekmek, daha fazla temel gıda ve bebeklerine yeterince süt alabilmek için yaptıkları grevde yiğitçe direnirken yanarak can veren kadın işçilerin aziz hatıralarını yaşatmak düşüncesiyle tasarlanmış olan hüzünlü bir anma günüdür. Son derece acıklı, göz yaşartıcı, dramatik ve trajik bir olayın yıldönümüdür. Bizleri, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü”ne götüren süreç, özetle şu şekilde yaşanmıştır. Tarihten öğrendiğimiz kadarıyla, 8 Mart 1857’de ABD'nin New York kentindeki bir tekstil fabrikasında çalışan 40 bin dokuma işçisi greve gitmiştir. Bu greve anında müdahale eden polis, fabrika önüne barikatlar kurmuş ve bazı grevci işçileri fabrikaya kilitlemiştir. Bu sırada fabrikada bir yangın çıkmıştır.
Çıkan bu yangın sırasında fabrikada kilitli kalan ve kurulan barikatlardan kaçamayan 129 kadın işçi, feci şekilde yanarak can vermiştir. Grevi dağıtmaya çalışan polisin baskı ve şiddetine yiğitçe direnen bu talihsiz kadın işçilerin cenaze törenine on binlerce kişi katılmıştır. İşte, dünyanın her yerinde “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” anmaları yapılmasının asıl ve en önemli nedeni, bu toplumsal faciada yaşamını yitirmiş olan kadın işçileri anmak ve aziz hatıralarını yaşatmaktır. Yaşanan bu trajedik olay, işçi sınıfının, vahşi kapitalizme ve her türlü sömürüye karşı verdiği özgürlük, eşitlik, kardeşlik ve hak mücadeleleri tarihinin önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu nedenle, 1910 Yılının Ağustos ayında Danimarka’nın Kopenhag kentinde düzenlenen II. Enternasyonal'e bağlı kadınlar toplantısında; Alman Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 1857'de ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılması önerisini getirmiştir. Yapılan bu öneri, oybirliğiyle kabul edilmiştir. 1921 yılında Moskova'da gerçekleştirilen III. Uluslararası Kadınlar Konferansı'nda; yapılacak olan bu anma törenlerinin her yıl 8 Mart tarihinde gerçekleştirilmesi kararı alınmıştır. Anma törenlerinin gerçekleştirileceği bu 8 Mart gününe de "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" adı verilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nde “Dünya Kadınlar Günü” adı verilen ve 1960'lı yılların sonundan itibaren anılmaya başlanan bu özel ve önemli gün; giderek dünyanın her yerinde daha yaygın ve geniş katılımlı olarak anılmaya başlanmıştır. Dünya kamuoyunun gündemindeki etkisi ve yankısı giderek artmış ve uluslararası bir özellik kazanmıştır. Dünya çapında gelinen bu noktayı değerlendiren Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde almış olduğu bir kararla 8 Mart'ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak kutlanmasına karar vermiştir.
Türkiye'de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmıştır. 1975 yılından sonra kapalı mekanlardan sokaklara taşınmış; daha çok emekçi kadınların, devrimci üniversite gençliğinin, çağdaş yaşamı benimsemiş kadınların, toplumcu aydınların ve yurtsever demokratların katılımıyla meydanlarda ve alanlarda kutlanan özel ve önemli bir gün haline gelmiştir. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'ni yapan askeri cunta yönetimi “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” anmalarının yapılmasını yasaklamıştır. Askeri Yönetim döneminde sıkıyönetim altında geçen dört yıl boyunca herhangi bir anma töreni düzenlenememiştir. 1984'ten itibaren her yıl bazı demokratik kitle örgütleri ve kadın örgütleri tarafından düzenlenen çeşitli etkinliklerle "Dünya Kadınlar Günü" anmaları yapılmaktadır.
8 Mart’ın isimlendirilmesi konusunda dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bir ikilem ve kavram karmaşası yaşanmaktadır. Emekçiler, sendikacılar, demokratik kitle örgütü temsilcileri, halkçı aydınlar ve çok geniş halk kesimlerince bu kutlamalara “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” adı verilmektedir. Resmi bürokratik çevrelerde ise, kutlamaların yapıldığı bu 8 Mart gününün adı; Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 1977 yılında vermiş olduğu isimle “Dünya Kadınlar Günü” olarak adlandırılmaktadır. Söz konusu bu anma etkinlikleri, her yıl yapıla yapıla zamanla aynı amaca hizmet eder hale gelmişlerdir. Günümüzde, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” ile “Dünya Kadınlar Günü” anmaları arasında herhangi bir farklılık kalmadığı gözlenmektedir. Dünya genelinde kadın sorunlarının çeşitli gösterilerle, sempozyum, panel, yürüyüş ve mitinglerle dile getirildiği ve kadına karşı şiddetin nefretle kınandığı anlamlı bir gün haline gelmiştir. Yapılan bu anma törenleri, her ne şekilde düzenlenirse düzenlensin, kadın sorunlarının tartışılmasını ve ön plana çıkarılmasını sağlaması açısından çok yararlı olmaktadır. Hepimizin bildiği gibi ülkemiz, çok zorlu süreçlerden geçmektedir.
Bu ekonomik, sosyal ve siyasal süreçlerde yaşadığımız pek çok sorunumuzun yanında bir de kadın cinayetleri, kadına uygulanan şiddet, kadınların eğitimi, kadın istihdamının azaltılması, kadın emeğinin sömürülmesi, yasal çerçevede olmasa bile kültürel düzeyde kadının ikinci sınıf vatandaş olarak görülmesi, her düzeyde kadının ötekileştirilmesi ve kadın haklarına belli bir ölçüde de olsa yasal düzenleme getiren bir uluslararası sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’nin tek taraflı bir kararnameyle iptal edilmesi gibi sayısız sorunlarımız vardır.
Türkiye’de bu durumun neden ve sonuçları üzerinde ciddiyetle durulmalı ve ülkemizde giderek daha da yaygın hale gelmeye başlayan kadına karşı şiddet kültürünün yaygınlaşmasının önüne geçilmesinin yolları mutlaka bulunmalıdır. Esasen kadının toplumdaki statüsü, bir gelişmişlik ve az gelişmişlik sorunudur. Kadın erkek ayrımı sorununu çözemeyen, kadınlarına toplumsal yaşamın her alanında özgür ve eşit yaşama koşulları sağlayamayan toplumlar, az gelişmişlik zincirlerinden asla kurtulamazlar ve ilerleyip gelişemezler. Büyük insanlık alemi içerisinde çağdaş ve uygar bir toplum haline gelemezler.
Dünyada ve ülkemizde tüm kadın sorunlarının çözüldüğü ve kadınlarımızın her yönüyle özgür ve eşit yurttaşlar olarak refah içerisinde yaşadıkları ve mutlu oldukları günlerin özlemiyle; özgürlük, eşitlik ve sömürüsüz bir dünya mücadelesinde yaşamlarını yitiren 129 kadın işçiyle birlikte ülkemizde de sömürüsüz bir dünya ve özgürlük mücadelesinde yaşamlarını yitiren emekçi kadınlarımızın aziz hatıraları ve onurlu mücadeleleri önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz.
MEÜ. E. Öğr. Gör. Uzm. Celal TEZEL