Bir varmış bir yokmuş, çok uzak diyarlarda, halkı açılık yoksulluk çekerken,
Suçlu suçsuz birbirine karışmış adalet ararken,
Halkının yaşantısından bihaber saraylarda sefa sürerken…
Örneğin Çin'de yaşayan güçlü mü güçlü, zeki mi zeki, zalim mi zalim bir imparator varmış.
Bir gün imparatorluğunda ki tüm bilginleri, tüm filozofları, tüm matematikçileri, tüm bilim insanlarını ve tüm şairleri toplamış:
-Her zaman, her durumda geçerli olabilecek, kısa bir cümle istiyorum, demiş.
Bilginler kendi köşelerine çekilip aylar ve aylar boyu düşünmüşler.
Sonunda zalim imparatorun yanına gitmişler.
-Artık bir cümlemiz var, demişler.
-Nedir? diye sormuş Zalim İmparator.
-Cümlemiz şu demişler:
-Bu da geçcek!!!
***
YARIM YARIM DÖRT YESİN!
Politikacını birisi kürsüden ağlayarak bağırıyormuş:
- Ey benim güzel vatandaşlarım…
-Bakmayın siz söylentilere, son model arabam, evim barkım, yazlığım, kışlığım olduğuna…
-Allah sizi inandırsın! Yokluk yoksulluk belimi büktü, evime ekmek götüremiyorum, sıkıntı içindeyim…
-Ah ahhh bir bilseniz! -Ben var ya ben! -Her gün dert yiyorum dert!
Koskoca politikacının ağlamasına ''dert yemesine'' üzülen vatandaşın birisi:
-Sayın politikacımız sen üzülme, benim cebimde ne varsa yarısını veriyorum deyip ortaya atılınca orada bulunan diğer vatandaşlarımızda ceplerinde ne varsa yarım yarım çıkartıp vermişler…
Vatandaşların cebinde ki yarımları alan politikacı, yarı tebessüm, yarı hüzünlü bir ses tonuyla:
-Sağ olun var olun, bu kardeşiniz bundan sonra: Yarım yarım dört yesin! Allah’a emanet olun! Diyerek alkışlar eşliğinde Mercedes'ine binip gitmiş!
***
HÜKÜMDARIN ALTIN ÇİVİSİ
Fıkra bu ya; Yine uzak diyarlarda, ülkenin birinde zalim bir hükümdar varmış,
-Sabah kalkar zam yaparmış,
-Akşam yatar zam yaparmış.
Vatandaş bu zalim hükümdarın zamlarından ikrah gelmiş! Ama Ellerinden bir şey gelmediğinden boyunları bükük bekleşiyorlarmış.
Neyse; Günün birinde hükümdara Hint elinden çok değerli bir ipek kumaş hediye gelmiş.
Hükümdar bu kumaşı çok beğenmiş ve terzi başını çağırtarak:-Bunu al, hemen bana elbise olarak dik, demiş.
Terzi başı: -Emredersiniz sultanım…
Hükümdar: -Bu ipek kumaşa altın düğme yakışır. Al şu 12 altını ''çivi düğme'' haline getir, düğmeleri altın olsun diyerek 12 altını terzi başının önüne fırlatmış.
-Bu gün Çarşamba, 2 gün süre Cuma günü namazdan önce giyip camiye gitmek istiyorum. -Kullarım Cuma namazında beni bu kumaşla görsün…
Zavallı terzi başı: -Aman sultanım, 2 günde bu altınları nasıl çivi düğme yaparım diye sızlanmaya başlayınca…
Hükümdar kükremiş: -Bana bak terzi başı Cuma günü bitmez ise kellen gider deyip huzurundan kovmuş.
Terzi başı iki büklüm huzurdan çıkmış eve gelmiş üzgün beti-benzi sapsarı.
Karısı merakla sormuş: - Ne oldu bey hayırdır, ne bu halin?
Terzi başı, durumu anlatmış böyleyken böyle… Hakkını helal et karıcığım, Cuma günü kellem gider, kendimi parçalasam bu elbiseyi yetiştiremem.
Karısı metanetli, sakin sakin: -Sen bu işe başla hele, Cumaya kadar daha neler olur neler! -Allah kerim sen hemen başla altınları ''çivi düğme'' yapmaya diyerekten hem teselli etmiş hem de teşvik etmiş.
Terzi başı karısının teşvikiyle işe koyulmuş ve altınları 2. günün sonuna doğru ''çivi düğme'' haline getirmiş. Lakin gel gör ki daha kumaşa el değmemiş.
Karısı: -Ha gayret bey, daha gece var, sen halledersin diyerek gayretlendirmeye çalışırken…
Tak tak kap çalmış.
Terzi başı:- Eyvah Hükümdarın askerleri geldi. Hakkını helal et karıcığım git kapıyı aç, demiş.
Kadın kapıyı açmış, kapıda hükümdarım askerleri: -Hoş geldiniz Sultanın yiğit askerleri falan diyerek yaltaklanırken;
Askerler: -Bre terzi başı, hani hükümdarımızın verdiği altınlar vardı ya, onları çivi haline getirebildin mi?
Terzi başı titreyerek: -Evet yiğitlerim, ''altın çivi düğmeler'' hazır ama elbiseyi yetiştiremedim…
Askerlerin komutanı: -Kumaş önemli değil sen çivileri ver yeter. Hükümdar dün gece öldü. Bizde tabutuna altın çivi yakışır diye düşündük onun için çivileri istiyoruz!
***
AKLINIZDA BULUNSUN: Zalimin Zulmü Varsa…